27 Mart 2010 Cumartesi

NAM

Adı Salvador değildi, "bizim bakkalın çırağı"ydı olsa olsa. Büyüyünce de "sanat galerisindeki güvenlik görevlisi"
Bir sergi açılışında canının yıllar süren sıkıntısına dayanamaz hale geldi ve konuşmaya başladı. Elleri kadehli insan kümecikleri bakışlarını, birbirlerinden ayırarak , akıllarının hayallerinin almadığı şeyler söyleyen adamcağızın patlattığı gözlerine yönelttiler.
Ertesi gün "psikiyatri bölümüne gelen yeni hasta" diye anılmaya başlandı.
Bir sonraki sergi açılışında gözler onu aradı, "Deliymiş" diye fısıldaşıldı. "Canım, Dali olacak değil ya" dedi Bay Kıdemli.
Kahkahacıklar koptu.

25 Mart 2010 Perşembe

ALDATMAK

"Evet, artık resmen boşanmış bir adamım" dedi. Metresi o gün için sakladığı şampanyaya yöneldi.
"Artık seninle olmanın da bir anlamı kalmadı" deyince adam, elinde şişeyle öylece kalakaldı kadın. Kapıyı çekip giden sevgilisine tek kelime söyleyemedi.
Şampanya patlamadı, şişesi kırıldı.

23 Mart 2010 Salı

YAKIŞIK

O gün işe kravatını takmadan gitti. Ertesi gün gömleğini giymedi. Müdür ve iş arkadaşları kumaş pantolonun üstüne tişört giymeyi ona hiç yakıştıramadıklarını söylediler. Aynada bir baktı da kendine, haklıydılar. Bu yüzden sonraki gün kot pantolonla gitti işe.
Bir daha da hiç gitmedi.

20 Mart 2010 Cumartesi

KUMAR

Rakibesinin elmas küpelerine karşılık üstündeki tüm mücevherleri koydu ortaya. Ortamın ışıltısını sönük bırakıyorlar, masayı çevreleyenlerin gözlerini parlatıyorlardı.
İlk elde küpeler kendi tarafına geçmişti. Ardından rakibesinden altın bilekliğini aldı. Yeni bir kolyeyle oynuyordu parmakları bir el sonrasında.
Sadece alyansı kalmıştı elleri titreyen kadının. Bir ona baktı, bir ortadakilere. Ya hepsi ya hiçbiri. Parmağından çıkardı, masaya koydu.
Kartlar dağıtıldı, açıldı. Önünde ne var ne yok hepsini karşıya itti. Rakibesinin ilk kez mucize görüyormuşçasına şaşkın yüzüne baktı. "Sonunda" dedi "artık gidebilirim."
Çıkmasıyla sessizleşen salonda rakibesi bile bir süre gülemedi.

19 Mart 2010 Cuma

KİLİT

Kedisi epeydir ortalıkta gözükmüyordu. Balkonunda duran güvercinler allem edip kallem edip kafeslerinden çıkmayı başarmışlar, misafir çocuklarını oyalamak için bulundurulan demode oyuncakların yeri unutulmuştu.
O ise sadece, bakkalın çırağı siparişlerini getirdiğinde veya apartman görevlisi zili çaldığında kapıdaki kilitleri açmanın uzun sürmesinden yakınıyordu.

17 Mart 2010 Çarşamba

KORKU

Bir yandan gözyaşlarını siliyor; öte yandan titreyen elleriyle, hayatını idame ettirmesini sağlayacak eşyalarını ufak bavuluna yerleştirmeye çalışıyordu. Çektiği bu azaba rağmen neden inatla gitmek istediğini sordum. Soruma şaşırırcasına yüzüme baktı.
"Hala anlamadın mı, gitmeliyim çünkü buradan ayrılmaktan çok korkuyorum."

11 Mart 2010 Perşembe

UÇURUM

Uçurumun kenarında durduğunuzda büyük ihtimalle rüzgar esiyor olacaktır. Saçlarınız uzunsa ve rüzgar arkanızdan esiyorsa birbirine karışan, yüzünüzü kamçılayan saçlarınız sizi atlamaya teşvik edecektir. Önünüzden esiyorsa ve saçlarınızı arkaya savuruyorsa beraberinde bir özgürlük hissi, yaşama sevinci getirecek; kim bilir sizi nerelere koşturacaktır.
Ta ki bir şeye çarpana kadar!

10 Mart 2010 Çarşamba

SADDAM

Yakan top desek
Çocuklar sorunca bombaları
Güler mi cesetlerinin dudakları?

7 Mart 2010 Pazar

DİLEKÇE

Huzurevi Müdürlüğü'ne
Kafamın içinde iki huysuz ihtiyar yaşıyor. Ne zaman oraya yerleştiklerini bilmiyorum ama ben kendimi bildim bileli oradalar. Havaların ısınması, güneşin yüzünü göstermesiyle beraber uykuya dalıyorlar da kafamı dinliyorum. Kış geldiğinde uyanıyorlar ve sonu gelmeyen kısır didişmelerine kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Ben de biraz gözlerini korkutup susturmak için; biraz da belki onları bünyenize kabul eder, beni bu yükten kurtarırsınız umuduyla dilekçeler yazıp duruyorum. Ama sanıyorum ki ya anlattıklarımı ciddiye almıyorsunuz ya da okumaya bile tenezzül etmiyorsunuz. Benim de gücüm tükeniyor. Lütfen alın şunları başımdan. Dilekçelerim sonuçsuz kalmaya devam ederse daha üst yetkililere başvurmak zorunda kalacağım.
Saygılarımla
Alice

6 Mart 2010 Cumartesi

DENEME 1

Eğer sosyal bir ortamda suskunsanız ve o gün baştan savma gözüküyorsanız insanlar büyük ihtimalle sizin utangaç olduğunuzu düşünecektir. Halbuki sadece ortamdaki muhabbetten tatmin olmamışsınızdır. Yine aynı ortama güzel, havalı gözükerek girerseniz bu sefer suskunluğunuz kasıntı olmanıza verilir. Kim bilir, belki muhabbetten sıkılıyor, belki de konuşmaya utanıyorsunuz.
Yanındayken neşelendiğiniz biri sizi daima öyle algılar, ciddileştiğiniz hep ciddi olduğunuzu. Bir sebepten ötürü yanında rahat edemediğiniz kişiler sizi rahatsız olduğunuz için eleştirebilir.
Kişi üzerindeki etkilerini fark edemediklerinden gördüklerini karşıdakinin sabit karakteri sanarlar. Ola ki farklı etkilere sahip kişiler bir araya gelirse bu sefer gözlemledikleri "siz" imgesi alıştıklarına kuvvetle muhtemel uymayacağı için bu sefer de herkesin yanında farklı olmanız ikiyüzlülüğünüze verilebilir.
Belki de oyunu kurallarına göre oynar, nabza göre şerbet verirsiniz ve çevrenizde birçok insan toplarsınız. Hepsi birden konuşunca o kadar gürültü olur ki kendi sesinizi duyamazsınız ve bir gün sesiniz olduğunu bile unutabilirsiniz. Kendiniz bile "sizliğinizi" unutmuşken sizi kimse olduğunuz gibi benimsemeyecek, herkes size şekil verecektir. Artık o kadar ikiyüzlüsünüzdür ki görünene siz bile inanırsınız. Dostsuzluğunuzun farkına varmamanız da cabası.
Oysa her koşulda, yanında tamamen kendiniz olduğunuz insanlar o kadar azdır ki -varsa zaten şanslısınızdır, farklısınızdır- "dost" der ve diğerlerini ayrı bir kefeye koyarsınız. Herkes böyle böyle ufak gruplar kurar kendine ve ötesinde tüm dünya birbirini yanlış anlar.

GEZGİN

Kapı çalınmıştı, açtığımda sırt çantasıyla karşımdaydı. Bir süre durdu. Tam içeri adım atacakken, bir göz gezdirdi ve geriledi. "Yok yok, ben vazgeçtim, devam edeceğim." dedi. Saçlarımdan öpüp uzaklaştı.
Dün yine mektubunu aldım, yine cevap yazamayacağım. Adresini belirtmemiş, belki de yok. "Bal rengi saçlarından öperim" diye bitirmiş. Halbuki artık beyaz saçlarımdan öpebilir.

RAHATSIZ

Koltukları sevmem. Fazla rahattırlar. Gömüldün mü bir daha kalkmak istemeyebilirsin. Bisiklet selelerini tercih ederim. Onlar gayet rahatsız oluyorlar.

KORKULUK

Bir korkuluktan burnunuza yalnızlık kokusu gelir. Ama dünyadaki tüm korkulukları bir araya getirdiğinizde koku o kadar yoğunlaşır ve alışıldıklaşır ki duyamazsınız.

YOLDA

Kompartmanda sadece ikimiz vardık, karşımda oturuyordu. Gazetesinin ekonomi sayfalarına gömülmüşken yanlarından geçmekte olduğumuz ayçiçekleri yüzlerini güneşe çeviriyorlardı. Sağ ayağıyla ritmik bir şekilde yere vuruşu beni düşüncelerimden alıkoymuştu. Göbeğine direnen deri ceketinin cebinden puro çıkardı., rahatsızlık duyup duymayacağımı sordu, hayır deyince bana da sundu. Bir tane alıp teşekkür ettim. Benden daha sıkıntılı olmalıydı, sol gözü seğirip duruyordu. Nereye gittiğimi sordu, hangi istasyonda ineceğime karar vermediğimi söyledim. Baştan aşağı süzdükten sonra -kılık kıyafetimden ne istediğini bilen bir adam izlenimi uyandırıyor olmalıydım- Paris'e, büyük meblağlı bir iş bağlamaya gittiğini, ne var ki bir türlü yenemediği uçak korkusu yüzünden trene razı olduğunu anlattı. Aktarma yaparken trenini kaçırmış ve bir sonraki treni beklemek zorunda kalmış. Tabii böyle olunca da görüşmeye ancak kıtı kıtına yetişebilirmiş, bir aksilik çıkarsa hali harapmış. Ne dememi, ne anlatmamı bekledi bilmiyorum ama ben anlattıklarına karşılık olarak sadece başımla anladım işareti verip onu biraz süzünce gazetesine döndü.
Adamı orada, seğiren gözüyle bıraktım ve ilk istasyonda indim. Bir kasabaydı. Yürümeye başladım...

5 Mart 2010 Cuma

YAZI TURA

"Sevişelim" dedim.
Dudağını kemirdi. O böyle yaptıkça iyice aklım başımdan gidiyordu. Çantasından cüzdanını aldı, kemirmekten paramparça olmuş tırnaklarıyla bir bozuk para çıkardı.
"Yüz bedeni, yaşamayı simgeliyor. Tura gelirse sevişiriz; yazı da sadece izlemeyi, o zaman sevişmeyiz."
Parayı havaya fırlattı, önüne düştü. Ne geldiğini göremiyordum. Yerden alıp bir daha attı. Olmadı, bir kez daha denedi. Bu sefer parayı tersine çevirip koydu.
"Tura geldi."

DELİ

Aylardır onunla konuşmadım. Kimlerle konuştuğumu da anlamadım. Karanlık bir boşlukta yol almak gibi.

KARARLILIK

Kapı çalınca kızarmış ve şişmiş gözlerine rağmen açtı. O, karşısında duruyordu. "Bir daha buraya dönmeyeceğim." dedi. Onu içeri aldı ve kapıyı kilitledi.

SİNEK

Bekçi, kulübesinin içinde televizyon izliyordu. Olur ya, yine bir yerler bombalanmıştı. "Nasıl da öldürüyorlar insanları" diye geçirdi içinden. "Hiç düşünmüyorlar onların da can taşıdığını."
Canı zaten sıkılıyordu, vızıltısını hiç kesmeden çevresinde dolaşan ve hayatta kalmak için birazcık kan emmek isteyen sinek de tuz biber ekti üstüne. Masanın üstünde duran sinek ilacını aldı, sesin geldiği yöne sıktı.
Yere düşen sinek artık kan ememezdi.