29 Nisan 2010 Perşembe

YABANCI

Günlerdir sığındığım bu derme çatma kulübenin tüm sakinleri ve diğerleri, saatlerdir tek kelimesini anlamadığım dillerinde hararetli hararetli tartışıyorlar. Ben el kol hareketleriyle bir şey anlatmaya çalıştığımdaysa dikkat kesiliyorlar.
Kulübedeki tek adam önce karısını, sonra kızını, dün gece de kendini sundu yatağıma. Galiba hepsini geri çevirmem kafalarını karıştırdı, ne istiyor olabileceğimi tartışıyorlar.
Daha az sığ gelmeye başladı bu insanlar. Dillerini öğrenmeye çalışacağım.
Belki de dönüş çarelerimi düşünmem gereksizdir.

23 Nisan 2010 Cuma

UMUT

Her akşam kapı çalacak ve şeref konuğu gelecek diye çayı iki kişilik demliyor, makyajını çıkarıp geceliğini giydikten sonra yarısını döküyordu.

20 Nisan 2010 Salı

GÖÇEBE

Sirkin içine doğmuştu. Göçerken ışıkları yanan evleri gözlerdi.
Mola verdikleri ücra bir kasabada yine bir evin içini incelerken bir kızla göz göze geldi. Yanakları kızardı. Kız gülümsedi, nereden geldiğini sordu. Cevap vermek için ağzını açtığında adının ünlendiğini duydu. Hareketlenmekte olan karavanlara yetişmesi gerekiyordu. Sadece el sallayabildi.
Hiç evi , eşi ve anlatılacak aşk hikayesi olmadı. Sadece arada bir hatırladığı o kız.

14 Nisan 2010 Çarşamba

EFENDİ

Kravatını çıkardı, fahişeyi kırbaçlamaya başladı. İşi bittiğinde kanlar içindeki vücuda teşekkür ederek anlaştıkları paradan fazlasını bıraktı.
Arabaya bindiği gibi kravatını bağlayıp emniyet kemerini taktı. Evlendirileceği kızın ailesiyle tanışmaya gitti. Anne babanın beğenileri gözlerinden okunuyordu. Kızları sonunda çapulcu takımından kurtulup şöyle efendi birini bulmuştu.

11 Nisan 2010 Pazar

HANSEL

Aniden güçlenen, büyüyen elleriyle koca burunlu pörsük karıyı boğup yere seriyor. Anahtarı var, kilidi yok. Dev bir pasta olan bu evden bir miktar yiyerek kurtulabileceğini sanıyor. Oysa büyü gereği hepsini yemesi gerek. Deniyor ama patlayacak gibi oluyor.

Hücresinin demir parmaklıklı ufak penceresinden yüzüne vuran kavurucu güneş, onu kan ter içinde uyandırıyor.

9 Nisan 2010 Cuma

ÇIPLAKLIK

Müdavimle dolu, kalburüstü bir barda viskisini bitirip bluzünü çıkarınca konuşmalar yavaş yavaş yerini mırıldanmalara bıraktı. Sütyenini de çıkarınca ölüm sessizliği kapladı etrafı. Personel, korsesini çıkarmasına engel olmaya çalıştıysa da beceremedi. Çıkmak isteyen müşteriler kapıda birikmişti zaten.
Eteğini de çıkarttıktan sonra elini kiloduna götürdüğünü gören personel de sigara içmeye çıktı.
Yine kimse onu çırılçıplak görmemişti.

6 Nisan 2010 Salı

HİKAYECİ

Kendisini büyüten ninesi de öldüğünden beri türünün son örneği bir hikaye anlatıcısıydı. Eski karavanıyla dolanır durur; para karşılığı insanların hayatlarına dair anlattıklarını hikayeleştirir, sonra başkalarına anlatırdı.
Kocamışlığına rağmen hâlâ nişanlısı olduğuna inandığı delikanlıyla karşılaşana dek kendi hikayesi olmadığını fark etmemişti.
Uzun zamandır hikaye anlatmıyor ama onun hikayesi dilden dile dolaşıyor.

5 Nisan 2010 Pazartesi

KİRAZ MEVSİMİ

Kiraz ağaçlarının meyve verdiğini herkesin fark ettiğini sanarak dışarı attı kendini. Gün boyunca kime "Hadi sevişelim" dediyse, "Hadi savaşalım" demişçesine baktı yüzüne.
Eve döndüğünde parmaklarını kilodunun içine götürdü. Kendini bile sevemeyecek kadar yorgundu. Vazgeçti.

2 Nisan 2010 Cuma

YORUM

İki buçuk gündür odasında ağlıyordu. Ziyaretine gelenler sebebini konuşmaya başladı. Tartıştıkça gruplara ayrıldılar. İnsanlığı suçlayanlar; ezikliği, hayalperestliği, çocukluğu, zamanında ettiği bencillikleri için onu suçlayanlar ve daha birçoğu...
Odasından çıktı. Sesini duyurmak için "Sadece gözyaşlarımın sürekli akmasına neden olan bir hastalığa yakalandım" diye bağırdı. Kısa bir sessizlikten sonra herkes mücadelesine devam etti.
Kimse kapıyı çekip çıktığını fark etmedi.

1 Nisan 2010 Perşembe

SİTRİPTİZ

Tek başına gitmişti lunaparka. Güldüren aynalar odasında da ondan başka kimse yoktu. Bunu fırsat bilerek sitriptiz yapmaya başladı.
Çıktığında ellerinde kameralarıyla herkes onu alkışlıyor, kimileri ıslık öttürüyordu.